Hayat elektrikten oluşmuş olabilir mi ?

manyeto

Üye
Katılım
14 Nis 2009
Mesajlar
352
Puanları
6
Yaş
43
Konum
Usa
Merhaba

Herkesin bildiği gibi,içinde bulunduğumuz hayat sürekli devinim halinde durmaksızın değişen içinde bin bir rengi barındıran garip ve gizemli bir oluşum. Madde dediğimiz bizi de oluşturan çeşitli elementlerin kombinasyonundan oluşuyoruz .İnsanlık maddenin sırlarını çözmek için baya bir uğraştıktan sonra bu gün gezegen de herkesin üzerinde anlaştığı bir anlayışa ulaşmış.O anlayışta maddenin çok küçük parçalardan oluştuğunu keşfetmek.Keşfettikleri o çok küçük parçaya da atom adını vermiş.ufak parçalardan yani atomdan oluştuğunu yüz yıllar öncesinden sezmiş,geçen onca zamanın ardından elle tutulur anlaşılır bir model oluşturmuş.Merkezinde çekirdeğin bulunduğu ve çekirdeğin etrafında elektronların cirit attığı atom modelini benimsemiş.

Şimdi benim gelmek istediğim mevzu şu.Atom modelinde merkezde ki çekirdek artı elektrik yüklü.etrafında kabul edilen teoriye göre konumu belirsiz olasılık bulutlarını oluşturan eksi elektronların muazzam bir kuvvetle çekirdeğe çekildiğini biliyoruz olu .Artı ve eksi elektrik yüklü miktarlar eşit olunca sorun yok buna nötr diyoruz. Hangi ortam ve biçimde olursa olsun.Tepkisiz etkisiz durağan madde. fakat artı ve eksi dengesi kayınca pilinden tut bombasına,canlı hücresinden tut jeneratörüne kadar etkili biçimde bu dengesizlik kendini göstermekte.En azından biz elektrikçiler bu dengesizliği volt metreler de volt olarak ac motorlarda kuvvet Kondansatörler de şarj ve deşarj olarak gözlemleye biliyoruz artı ve eksi arasındaki kuvvet iletimini dengeli biçimde kullanıp çeşitli aletlerin sağlıklı çalışması için çaba sarf ediyoruz.Bu fiziksel evrende keza canlı hücre içinde ki elektriksel olaylara şimdi girmeye gerek yok. Kısaca hayat bir elektrik yükünden ibaretmiş gibi geliyor bana.Haksız mıyım ?
 
Bana da hayat dijital bir ortam gibi geliyor. Analog değil. Her saniye (Belki milisaniye veya mikrosaniye hatta ve hatta nanosaniye olabilir) de bir tekrar yaratılıyor gibi. Kare kare bir filmin oluşturulması gibi. aradaki boşluklar da ise ayrı bir evren, belki ahiret denilen ortam var. Yani 1-0-1-0...gibi olduğunu var sayarsak 1 durumunda mevcut varlık alemi, 0 olan durumlarda agiret veya başka bir alem gibi..
 
Bu yazının amacını anlayamadım ?
 
Son düzenleme:
Merhaba. Bu soruyu elektriğin yaşamdaki ağırlığı ve yaşam üzerinden olan etkisini felsefi bir açıdan soruyorsunuz, çok yanılmıyorsam.. Ben bilim-din senteziyle bu sorunuza cevap vermeye çalışayım..

Ancak hayat veya içinde bulunduğumuz, yaşadığımız bu evren sadece elektrikten ibaret olmayıp madde-enerji ; enerji- madde dönüşümünden ibarettir, kendi düşünceme göre.. (E=m * C kare)

Ve.. ortada hiçbir şey bulunmazken evren yoktan var edildi.. Bunun olabilmesi için de Yüce Yaratan’ın sadece “Ol!” demesi kafiydi ve olanlar oldu.. Kur’an ‘da bu konuda 6 günden simgesel olarak bahsedilir. “Big bang” denilen büyük patlamayla enerji maddeye (Einstein’ın enerji formülü m=E/C2 şeklinde formül tersten işleyerek) galaksilere, nebulaya, samanyollarına, onlar üzerinde yaşayan tüm canlı hayatlara ayrı ayrı dönüştü..

Enerji maddeye dönüşürken en basit atom olan hidrojen atomundan altına, kurşuna, demire, vb. daha ağır ve karmaşık metallere dönüşürken evrendeki gezegenlerde, yıldızlardaki temel yapı taşları ve bunlarla birlikte tek hücreli, çok hücreli yaşamsal öneme sahip canlılar (bitki, hayvan, insan, vb.) bizim dünyamızda ve diğer samanyollarında oluşmaya başladı.

Kutsal Kitap’ımızda (Kur’an- Kerim’ de) atomdaki – yüklü elektron ile + yüklü çekirdek arasındaki kütle çekim kuvveti ile merkezkaç kuvvetinin birebir olan bu eşitliği güneş sistemindeki güneş-gezegenler, dünya-ay arasındaki kütle çekim kuvveti ile merkezkaç kuvveti eşitliğine benzetilip bir mesel olarak anlatılmaktadır..

Elektriğin evrende önemli bir rolününün (kalbi aniden duran insanlar verilen bir elektrik şokuyla hayata yeniden dönebiliyor, örneğin) yaşamdaki canlıların bedensel fonksiyonlarında, tüm kimyasal olan tepkimelerde (red-oks) önemi oldukça büyüktür. Zaten insanoğlu ömrü boyunca yaptığı tüm araştırmalarda, elektriğin kimyasal, mekanik, nükleer, ısı, ışık (UV), elektromağneto-hidrodinamik, vb. çok çeşitli ve çok değişik yollardan elde edilebileceğini yılmadan yapabildiği deneme-yanılmalar sonucunda keşfetti..

Beynimizin geçici/kalıcı hafızasına bilgileri hangi yöntemle (HDD, SSD, ferrit çekirdek temelli PC hafızası veya İnternet ağlarındaki bulut hafızası, vb.) kaydedilip saklandığını halen bilimsel olarak açıklayamıyoruz, ancak hiç olmazsa unutma (hatırlayamama) durumunda, beyindeki sinirlerin (elektrik telleri görevli olan) elektrik bağlantısının bu dataların saklandığı noktalarla iletişimin tam sağlanamaması durumunda olabildiğini şimdilik biliyoruz..

Evrende henüz net cevaplarını bulamadığımız ve cevaplanmamış çok sayıdaki sorular halen bulunmakta.. Cern’deki çekirdek çarpıştıcıları ve hızlandırıcılarında bir anda var olup anında yok olan atom parçacığına adeta bir teslimiyetle “Tanrı parçacığı” denilmesi gibi.. Zaten bunun tam olarak cevabını veremeyen bilim insanları bir teslimiyet (Örneğin deniz kaşifi ve okyanus, su bilimleri araştırmacısı Kaptan Custo okyanuslardaki sıcak ve soğuk su akıntılarının sırrını tam olarak açıklayamayarak bir teslimiyetle müslüman olmuştu) örneği olarak bu parçacığa “Tanrı parçacığı” adını vermişti. Daha sonra bu atom parçacığının evrenin oluşumunda akıllarda eksi kalabilen sırların aralanmasında çok önemli bir rolü olabileceği düşünülmüştü. Bir karadeliğe düşen insanın evrenin hangi boyutuna tek parça (sağlam) olarak geçebileceğine bugün bile bazı olasılıklar dışında çok net bir cevabı veremiyoruz..

Sonuç olarak evrenin aslında kendisi halen bir muamma veya çok büyük bir bilmecedir. Ancak insanoğlu bilinmeyeni bulmaya ve keşfetmeye olan bu azmi karşısında bu büyük bilmecenin bilinmeyen yanlarını bir gün mutlaka çözebileceğine inanıyorum. İnsanoğlunun bilinmeyenleri bulma veya keşfetme azmi bilinmezlikleri bir gün mutlaka çok net olan (makul) çözümlere kavuşturabilecektir.. Kolay gelsin.
 
Son düzenleme:
Tanrı parçacığı, sanki tanrıdan bir parça gibi anlaşılıyor. Ya da maddenin içinde Tanrıdan bir parça. İşin aslı söylendiği gibi değil;
Popüler kültürde yerini almadan önce, bir türlü bulunamadığı için araştırmacılar tarafından 'Lanet Olası Parçacık' (God Damn Particle) olarak isimlendirilen; fakat daha sonra argo içerikli olmasından dolayı ve “Tanrı parçacığı” tanımı mistik anlamda daha fazla merak uyandırdığı için, gazetelerde ve televizyonlarda bu isimle anılmaya başlandı. Fakat bu, bilim adamlarının en sevmediği ve yanlış bulduğu bir tanım.

Madde enerjiye dönüşebildiğine göre, enerji de maddeye dönüşebilmeli. Sıfır Kelvin (-273.15°C) derecede madde hareketleri yavaşlar. Güneş gibi yıldızlar enerjinin hidrojeni oluşturması ve iki hidrojenin birleşerek helyumu oluşturmasıyla etraflarına ısı saçar. O ısı normalde hiç bir işe yaramaz. Ne zamanki fırında yeterince çeşitli elementler oluşur, patlayıp gezegenleri oluşturacak malzeme de hazırlanmış olur. Oluşan gezegenler, derinliklerinden gelen ısı ve yıldızından (güneş) aldığı ısı enerjisi ile hareketlenen elektron ve çekirdekteki nötron ve proton da adeta canlanır. Fakat bu canlanma anladığımız manada biyolojik canlanma değildir. Biyolojik can farklı bir şeydir. Yaşanabilir, hayata uygun bir yerin, dünyanın oluşması bu maddeler tarafında "hadi gelin biyolojik canlanmayı oluşturalım" şeklinde olmaz. Bu ruhu, canı üfleyen bir yaratıcı vardır. Bunca sahneyi yapanın ona da gücü yeter!

Konuda sahibinin elektrikle ilişki kurmasının ötesinde bir anlam vardır. Elektrik, herkesin bildiği gibi metallerde bulunan serbest/balans elektronların manyetik etkilerle bir uçtan diğer uca sürüklenmesidir. Sürüklenen serbest elektronlar bir uçta azalması diğer uçta birikmesiyle iki uç arasında elektronca yoksunluk ve elektronca fazlalık (potansiyel fark) oluşur. Bu potansiyel fark ile araya bağlanan elektronik cihazlar, elektronların fazla oldukları uçtan yoksun oldukları uca geçme arzusuyla çalıştırılır.

Atom söylendiği gibi maddenin en küçük yapı taşı değildir. Elementlerin aynı özelliği taşıyan en küçük parçasıdır demek daha doğrudur. Yoksa atom altı parçacıkları say say bitiremeyiz, sonunda da sonsuz bir uçurumun kenarında kendimizi buluruz. Yani atom altı parçacıklar biter elde bir şey kalmaz. Ayrıca elektrik atom çapında elde edilmez. Yani en basit atom olan hidrojeni düşünün, bir proton bir elektronla proton (+) yönde dengesiz bir yapı oluşturur. O zaman iki hidrojen atomu birbirine yaklaşıp her iki elektronun da iki çekirdek etrafında dönmesiyle dengesizlik giderilir. Bütün gazlarda durum böyledir. Elektronlar ortak kullanılır. Buradan bilinen anlamda bir elektrik olayı oluşmaz.

Neyse diğer kısmında elektrik ya da enerji diye maddenin içine dalarsak, bugün bilinenler sınırında m-brain ve sicim teorileriyle atomun/maddenin bittiği anlaşılmıştır. Yani elektron, proton, nötron, bozon, mezon, kuark, vb. inciğinin ötesi yok. Bunun üzerine yıllar öncesinden beri bilim insanları madde olmayınca sadece maddenin etkilerini algıladığımıza göre, bu hayat bir rüyadır demişlerdir. Öyle ya, gözümüz mevcut ışık tayfının ancak bir kısmını görüp onu elektrik sinyallerine çeviriyor, beynimizin ilgili bölgesi de onu şekillendiriyor, tasavvur ediyor. Kulağımız da yine ses skalasının (ses tayfı) belli bir aralığını duyup aynı şekilde yine elektrik sinyallerine dönüştürerek beynimizin ilgili bölgesinde tanımlamamıza, yorumlamamıza sebep oluyor. Velhasıl burun-koku, dil-tat ve deri-dokunma sensörlerimiz de aynı şekilde çalışıyorlar. Sonuçta elle tutulur hiçbir şey yok! Hepsi elektrik ve elektron hareketi. Onlar da bir enerjinin şekil almış halini oluşturuyorlar.

Bir yerde yine bilim insanları benzer bir yaklaşımda bulunmuşlar, bu dünya ve kainat/evren herhalde Yaradan'ın bir hayalidir demişlerdi.

Bazıları bu dünya bir similasyondur der, bazıları matriksteki bir oyuna benzetir. Yani başka bir boyutta birileri bugün bildiğimiz anlamda bir bilgisayar oyunu şeklinde bu hayatı oluşturmuşlardır diye düşünür. Sonuçta bu düşünceler bir yere varamaz. Çünkü bu, o oyuncuyu kim yarattı sorusuna cevap vermez. Belki de bu hayat bir metaverse'tür (bence de). Yani insanları iyice aptallaştıracak, tembelleştirecek, insanlıktan çıkaracak derken, belki de bir alıştırmadır. Yani zaten hayatımızın bir metaverse olduğunu anlatmak istiyorlardır. Sonuçta bu teknoloji sahiplerinin imkanları düşünülünce bizim bildiğimizin ötesini biliyorlardır diye düşünüyorum.

Bu işe biraz kafa yormak ve merak edenler için Deniz Erten'ın 8-10 senelik çalışmalarının sonucu ulaştığı ipuçlarını anlattığı 250'ye yakın videosu var.

Erhan Kolbaşı'nın videolarını da öneririm.

 
Bence tüm kainat bizim anlayamayacağımız bir çeşit enerji üzerine kurulu. Kainatın enerjisel bir yüzü var tıpkı dijital bir cihazın yazılım bölümü gibi. Olup biten dönen her şeyin kaynağı orası ve o kısım biz insanlara kapalı. Ne yaparsak yapalım bırakın oraya ulaşmayı anlamak bile bizim atomik sınırlarımızın dahi dışında kalıyor.
 

Yeni mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
128,191
Mesajlar
915,727
Kullanıcılar
449,963
Son üye
farukeem31

Yeni konular

Geri
Üst