Uzay boŞlukmudur

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

alagöz

Üye
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
24
Puanları
0
Yaş
39
Birinci Mukaddeme: Şu geniş boşluğun esîr ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten sabittir.

İkinci Mukaddeme: Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddur. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurani sekeneler bulunur. Nâr nuru yakmaz, belki ateş ışığa meded verir. Madem kudret-i ezeliye bilmüşahede en âdi maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîruhu halkeder ve gayet ehemmiyetle madde-i kesifeyi, hayat vasıtasıyla madde-i latifeye çevirir ve nur-u hayatı herşeyde kesretle serpiyor ve şuur ziyasıyla ekser şeyleri yaldızlıyor. Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder. Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.
(Sözler - 507)


Üçüncü Mukaddeme: Madde-i esîriyenin yine esîr olarak kalmak şartıyla, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâtı ve ayrı ayrı nevi'leri vardır. Buhar ile su ve buzun teşekkülâtları gibi.

Dördüncü Mukaddeme: Ecram-ı ulviyeye dikkat edilirse, tabakaları arasında muhalefet görünür. Evet yeni teşekküle ve in'ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan ibaret Kehkeşan ile anılan tabaka-i esîriye, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir. Bu da manzume-i şemsiyenin tabakasına ve hâkeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakalar vardır.

Beşinci Mukaddeme: Araştırmalar neticesinde sabit olmuştur ki: Bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vaki' olursa, birbirine muhalif Birinci Mukaddeme: Şu geniş boşluğun esîr ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten sabittir.


(İşarat-ül İ'caz - 189-190)



(İşarat-ül İ'caz - 189)
 
İsm-i Kayyum'un cilve-i a'zamına baktırmak için, hayalî iki dûrbînden biriyle, en uzaklarda esîr maddesi içinde sırr-ı Kayyumiyetle durdurulmuş; kısmen tahrik, kısmen tesbit edilmiş milyonlar azametli cirmleri ve diğer dûrbînle zîhayat mahlukat-ı arziyenin zerrat-ı vücudiyelerinin vaziyet ve hareketlerini temaşa ettirir.

(Lem'alar - 441)

Hem insanların bir kısmı güya daha ileri görüyor gibi, daha ziyade cahilane bir dalaletle Sâni'-i Zülcelal'in gayet latif, nazenin, muti', müsahhar bir sahife-i icraatı ve emirlerinin bir vasıta-i nakliyatı ve zaîf bir perde-i tasarrufatı ve latif bir midad (mürekkeb)-ı kitabeti ve en nazenin bir hulle-i icadatı ve bir maye-i masnuatı ve bir mezraa-i hububatı olan "esîr" maddesini, cilve-i rububiyetine âyinedarlık ettiği için masdar ve fâil tevehhüm etmişler. Bu acib cehalet, hadsiz muhalleri istilzam ediyor. Çünki [glow=red,2,300]esîr maddesi[/glow], maddiyyunları boğduran zerrat maddesinden daha latif ve eski hükemanın saplandığı heyula fihristesinden daha kesif, ihtiyarsız, şuursuz, camid bir maddedir. Bu hadsiz bir surette tecezzi ve inkısam eden ve nâkillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle teçhiz edilen bu maddeye, belki o maddenin zerreden çok derece daha küçük olan zerrelerine; herşeyde herşeyi görecek, bilecek, idare edecek bir ihtiyar ve bir iktidar ile vücud bulan fiilleri, eserleri isnad etmek, esîrin zerreleri adedince yanlıştır.

(Lem'alar - 342-343) şu madde-i esîriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakk'ın Arş'ı, su hükmünde olan şu esîr maddesi üzerinde imiş. Esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâni'in ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esîri halkettikten sonra, cevahir-i ferd'e kalbetmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır. İşte Arz'ın -hepsinden evvel tekâsüf ve tasallüb etmekle acele kabuk bağlayarak uzun zamanlardan beri menşe-i hayat olması itibariyle- hilkat-i teşekkülü semavattan evveldir. Fakat Arz'ın bastedilmesiyle nev'-i beşerin taayyüşüne elverişli bir vaziyete geldiği, semavatın tesviye ve tanziminden sonra olduğu cihetle, hilkatı semavattan sonra başlarsa da bidayette, mebde'de ikisi beraber imişler. Binaenalâhâzâ o üç âyetin aralarında bulunan zahirî muhalefet, bu üç cihetle mutabakata inkılab eder.

(İşarat-ül İ'caz - 188)




ELHASIL: Kadîr-i Zülcelal, esîr maddesinden yedi kat semavatı halkedip tesviye ederek, gayet dakik ve acib bir nizam ile tanzim etmiş ve yıldızları içinde zer'edip ekmiştir. Madem Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, umum ins ü cinnin umum tabakalarına karşı konuşan bir hutbe-i ezeliyedir. Elbette nev-i beşerin her bir tabakası, herbir âyât-ı Kur'aniyeden hissesini alacak ve âyât-ı Kur'aniye, her tabakanın fehmini tatmin edecek surette ayrı ayrı ve müteaddid manaları zımnen ve işareten bulunacaktır. Evet hitabat-ı Kur'aniyenin vüs'ati ve maânî ve işaratındaki genişliği ve en âmi bir avamdan en has bir havassa kadar derecat-ı fehimlerini müraat ve mümaşat etmesi gösterir ki; herbir âyetin herbir tabakaya bir vechi var, bakıyor.

(Lem'alar - 68)
Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder. Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.
(Sözler - 507)

[glow=red,2,300][/İLİM AŞIKLARINA
 
Sn.alagöz güzel şeyler söylüyorsun ama ne diyorsun?

Bunu günümüz Türkçesine çevirsen de benim gibi cahillerde anlayabilse daha faydalı olmaz mı?

İyi paylaşımlar
 
anladıgımız mıktarına kanaat edip tekrar tekrar okunmasıyla daha farklı manalarında kapıları acılır elbet
 
Sn.alagöz olay mana değil, ben kelimeleri anlayamadım şahsen biraz daha günümüz Türkçesi ile anlatmanız mümkün mü?

iyi çalışmalar
 
kolay kelsin
kelimelerin lugat manaları manayı tam karşılamamakla beraber yardımcı olur

cevahir-i ferd'e :Zerre, en küçük cisim. Atom.

Kesif: Koyu. Çok sık ve sert. Şeffaf olmayan.
Meskûn: İçinde oturanları olan yer. İnsan bulunan şenlenmiş yer.
Tekâsüf: Kesifleşme. Yoğunlaşma. Sıklaşma. * Bir noktada toplanma. * Birbirinden ayrılan kimyevi maddelerin tekrar toplanarak birleşmeleri.
Tasallüb: Sertleşmek. Katılaşmak. * Sağlamlaşmak. * Gayret etmek.
hilkat-i teşekkülü: Şekillenme. Şekil alma. * Meydana gelme.
Bastedilmek: Genişlemek, açmak, yaymak. *
Tesviye: Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi etme. * Bir neticeye bağlama.
bidayette,: Başlangıç. İlk önce. Evvel ve ibtida. İlk olarak.
Binaenalâhâzâ: Bundan dolayı. Buna binaen.
Müteaddid: Türlü türlü, çeşitli. Bir çok. Birden fazla
Zımnen:gizli
Mümaşat: Birlikte hoş geçinmek. * Bir maslahat yolunu takib etmek. * Meslek işlerinde tesviye, tervic ve idare etmek. * Karışmamak. * Başkalarının zarar vermeyen fikirlerine uyarcasına hareket etmek ve sulh u salâh üzere durmak. Uygunluk.
Camid:cansız
Teşekkül: Şekillenmeler.
in'ikada: Bağlanma.
Muhaliftir: Uymayan. Birbirine benzemiyen
Rabteden: Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak. * Nizam vermek,
Ziya:ışık
Hareret:sıcaklık
Emsal:benzerini
Neşr:yayan
 
sayın alagöz : yazılan eser in mana ve içeriği herkesin anlayabileceği ve okuyabileceği şekilde olması gerekir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Yeni mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
128,302
Mesajlar
916,555
Kullanıcılar
450,141
Son üye
Rmzn44

Yeni konular

Geri
Üst