- Katılım
- 13 Ocak 2007
- Mesajlar
- 2,235
- Puanları
- 1,866
- Yaş
- 47
[h=3]Çöpe Atılan Bilgiler[/h] Issız adaya düşüp orada on sene kalan bir yazılımcının işi bitmiştir. Adadan kurtulduğunda bildiği şeylerin artık beş para etmediğini gördüğünde kahrolabilir. Yeni teknolojilere uyum sağlaması için epey bir zaman gerekecektir.
Pek çok bilgi kolunda ve meslekte taşlar üst üste konabiliyor. En basit örneği hekimlik işte. Eğer hekimseniz, her öğrendiğinizi eskiden öğrendiklerinizi destekleyecek ve tamamlayacak biçimde onların üzerine koyabilirsiniz. Karaciğerin yeni bir versiyonu çıkmıyor. Kalbinizi çıkartıp onu yeni bir modelle değiştirmiyorsunuz. Gözler, kulaklar, burunlar hiç yoksa elli bin yıldır böyleler. Mühendislik dallarının çoğu için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Makina mühendisliği, inşaat mühendisliği, jeoloji mühendisliği gibi mühendislik dallarının ilerleme ivmeleri çok düşük. Bu alanlarda çalışıyorsanız bildiklerinizle idare edip mesleğinizi uzun süre yürütebilirsiniz. Az miktarda yeni bilgi edinmek ve yeni beceri kazanmak yeter. Bunun miktarı asla sizi bıktıracak kadar değildir. Halbuki bilgisayarcılık öyle mi? Bakıyorum da son on senedeki gelişmelere, pek çok şey kökünden değişmiş durumda. Sürekli yeni şeyler öğrenmek ve yeni beceriler geliştirmek zorunda kalmadık mı?..
Sosyal bilimlerin düşük gelişme ivmesi her ay yeni şeyler öğrenmek zorunda kalanları kıskandırabilir. Psikolojiye bakalım örneğin. Senelerdir mesleğin yürütülüş biçiminde bir değişiklik yok. Yıllar önce ortaya atılmış kavramları iyi bilirseniz işinizi yürütürsünüz. Bakmayın birtakım yeni terimlerin ve kavramların ortalıkta dolaştığına. Eski şeylerin biraz cilalanmış biçimleri onlar. Elimde bir psikoloji kitabının on sene önce basılmış birinci baskısıyla güncel sekizinci baskısını karşılaştırdım da geçen gün, verilen örneklerin dışında pek farklılık göremedim.
Peki her meslekte öğrenilmesi gereken yeni şeyler yok mu? Örneğin bir hekim yeni çıkan ilaçları, yeni tedavi yöntemlerini, yeni aygıtların kullanımını öğrenmek zorunda kalmıyor mu? Hukukçu yeni çıkan kanunları bilmezse işini yürütebilir mi? Tamam ama bu mesleklerin ilerleme ivmesi bilgisayar bilimleriyle kıyaslanmayacak kadar düşük. Bırakın on seneyi yirmi sene ıssız adada kalan bir hekim, bir psikolog -bildiklerini unutmamak koşuluyla- kurtarıldığının ertesi günü işine devam edebilir. (Zaten pek çok hekim ıssız adaya düşmediği halde böyle yapmıyor mu? )
Sürekli yeni şeyler öğrenmek, yeni beceriler kazanmak bilgisayarcılık diye özetleyebileceğimiz mesleğin en karakteristik özelliklerinden biri. Kim bilir belki de bu alanda çalışan pek çok yeni yetmenin birkaç projeye bulaştıktan sonra yönetici olmak istemesinin nedenlerinden biri de (fakat birincisi değil) budur. Yazılımcıların çoğu uygulama geliştirmeyi yorucu ve uzun süre katlanılamayacak bir faaliyet olarak görüyor. Kırkından sonra kendini program yazarken hayal eden genç bir programcı var mıdır, merak ediyorum.
Biz yazılımcılar yeni şeyler öğrenirken bir yandan da eskilerini çöpe atıyoruz. Örneğin ben eskiden DOSu sistem programlama bağlamında çok iyi bilirdim. Fakat ne oldu? DOS bitti. Bugünkü kuşak o günleri hiç bilmiyor bile. Boşa mı gitti bütün öğrendiklerim peki? DOS kesmeleri, bellekte kalan programlar, aygıt sürücüleri, şunlar bunlar... Hepsi olmasa da çoğu çöpe gitti maalesef. Tabi siz de diyeceksiniz ki kalmıştır birşeyler. Onların mutlaka bir faydası dokunmuştur sonraki öğrendiklerinize. Evet ama kalanlar oransal olarak çok düşük. Belki %10luk bir bilgi ve deneyimden kalıcı olarak faydalanabilmişimdir. Yalnızca DOS mu? Hayır bir çırpıda size yirmiye yakın konu sayabilirim.
Şimdi bu yazıyı okuyan genç programcıları demotive etmeyeyim. Yeni şeyler öğrenmenin de çekici pek çok tarafı var. Bu süreci katlanılır yapan bir unsur da bu zaten...
Kaynak: http://www.kaanaslan.com/blog/blog/display_blog.php?page=1&id=55
Pek çok bilgi kolunda ve meslekte taşlar üst üste konabiliyor. En basit örneği hekimlik işte. Eğer hekimseniz, her öğrendiğinizi eskiden öğrendiklerinizi destekleyecek ve tamamlayacak biçimde onların üzerine koyabilirsiniz. Karaciğerin yeni bir versiyonu çıkmıyor. Kalbinizi çıkartıp onu yeni bir modelle değiştirmiyorsunuz. Gözler, kulaklar, burunlar hiç yoksa elli bin yıldır böyleler. Mühendislik dallarının çoğu için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Makina mühendisliği, inşaat mühendisliği, jeoloji mühendisliği gibi mühendislik dallarının ilerleme ivmeleri çok düşük. Bu alanlarda çalışıyorsanız bildiklerinizle idare edip mesleğinizi uzun süre yürütebilirsiniz. Az miktarda yeni bilgi edinmek ve yeni beceri kazanmak yeter. Bunun miktarı asla sizi bıktıracak kadar değildir. Halbuki bilgisayarcılık öyle mi? Bakıyorum da son on senedeki gelişmelere, pek çok şey kökünden değişmiş durumda. Sürekli yeni şeyler öğrenmek ve yeni beceriler geliştirmek zorunda kalmadık mı?..
Sosyal bilimlerin düşük gelişme ivmesi her ay yeni şeyler öğrenmek zorunda kalanları kıskandırabilir. Psikolojiye bakalım örneğin. Senelerdir mesleğin yürütülüş biçiminde bir değişiklik yok. Yıllar önce ortaya atılmış kavramları iyi bilirseniz işinizi yürütürsünüz. Bakmayın birtakım yeni terimlerin ve kavramların ortalıkta dolaştığına. Eski şeylerin biraz cilalanmış biçimleri onlar. Elimde bir psikoloji kitabının on sene önce basılmış birinci baskısıyla güncel sekizinci baskısını karşılaştırdım da geçen gün, verilen örneklerin dışında pek farklılık göremedim.
Peki her meslekte öğrenilmesi gereken yeni şeyler yok mu? Örneğin bir hekim yeni çıkan ilaçları, yeni tedavi yöntemlerini, yeni aygıtların kullanımını öğrenmek zorunda kalmıyor mu? Hukukçu yeni çıkan kanunları bilmezse işini yürütebilir mi? Tamam ama bu mesleklerin ilerleme ivmesi bilgisayar bilimleriyle kıyaslanmayacak kadar düşük. Bırakın on seneyi yirmi sene ıssız adada kalan bir hekim, bir psikolog -bildiklerini unutmamak koşuluyla- kurtarıldığının ertesi günü işine devam edebilir. (Zaten pek çok hekim ıssız adaya düşmediği halde böyle yapmıyor mu? )
Sürekli yeni şeyler öğrenmek, yeni beceriler kazanmak bilgisayarcılık diye özetleyebileceğimiz mesleğin en karakteristik özelliklerinden biri. Kim bilir belki de bu alanda çalışan pek çok yeni yetmenin birkaç projeye bulaştıktan sonra yönetici olmak istemesinin nedenlerinden biri de (fakat birincisi değil) budur. Yazılımcıların çoğu uygulama geliştirmeyi yorucu ve uzun süre katlanılamayacak bir faaliyet olarak görüyor. Kırkından sonra kendini program yazarken hayal eden genç bir programcı var mıdır, merak ediyorum.
Biz yazılımcılar yeni şeyler öğrenirken bir yandan da eskilerini çöpe atıyoruz. Örneğin ben eskiden DOSu sistem programlama bağlamında çok iyi bilirdim. Fakat ne oldu? DOS bitti. Bugünkü kuşak o günleri hiç bilmiyor bile. Boşa mı gitti bütün öğrendiklerim peki? DOS kesmeleri, bellekte kalan programlar, aygıt sürücüleri, şunlar bunlar... Hepsi olmasa da çoğu çöpe gitti maalesef. Tabi siz de diyeceksiniz ki kalmıştır birşeyler. Onların mutlaka bir faydası dokunmuştur sonraki öğrendiklerinize. Evet ama kalanlar oransal olarak çok düşük. Belki %10luk bir bilgi ve deneyimden kalıcı olarak faydalanabilmişimdir. Yalnızca DOS mu? Hayır bir çırpıda size yirmiye yakın konu sayabilirim.
Şimdi bu yazıyı okuyan genç programcıları demotive etmeyeyim. Yeni şeyler öğrenmenin de çekici pek çok tarafı var. Bu süreci katlanılır yapan bir unsur da bu zaten...
Kaynak: http://www.kaanaslan.com/blog/blog/display_blog.php?page=1&id=55