Mıknatısla Elektrik Üretme

Tesla3455

Üye
Katılım
20 Kas 2011
Mesajlar
24
Puanları
1
Mıknatısla elektrik üretme konusuna kafa yoran oldu mu? Olabilirliği hakkında görüşleriniz nedir?
Bazılarının sandığı gibi, yoktan enerji üretilebileceğine değil, bilimin henüz açıklayamadığı bir enerji alanından enerji alınabileceğine ben şahsen inanıyorum.
 
Topraklama ölçümü ister endüstriyel bir tesis ister bir ofis binası olsun her işletme için kritik bir öneme sahiptir.
Zaman rölesi bir diğer ifade ile zaman saati adı verilen sistem süresi belli olan bir aralıkta araya girmesi veya çıkması amaçlanan elektrik sisteminin kontrol edilmesinde kullanılmak için tasarlanmıştır.
en çok kafa yoran benim mıknatıslarla çok uğraşıyorum ve bi çok elektrik üretme tekniği var benim açtığım başlıklara bak saygılar :)
 
aten elektrik enerjisinin üretimi için
iletken
manyetik alan
hareket
mutlaka olmalı

zaten olacaktı kusura bakmayın görmemişim
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Sıfır Noktası Enerjisi

Boşluk kavramı dinsel alanda olduğu gibi, bilimsel dünyanın da ilgilendiği bir konudur. Yani, evren dediğimiz yapıyı meydana getiren alt boyutlara indiğimizde sırasıyla, moleküler, atomik, parçacık ve ışın boyutu yanında acaba boşluk ile mi, yoksa boşluğun aslında boş olmayıp tüm varlığa yansıyan daha temel düzeyde var olan bir düzenle mi karşılaşırız? Şimdi bunu görmeye çalışalım:

Bhom-Aharov kendi isimleri ile anılan bir yasa ile, uygun koşullar altında bir elektronun, herhangi bir elektronu bulma olasılığının sıfır olduğu bir bölge için manyetik alan bulunduğunu hissedebilme yetisine sahip olduğunu bulmuşlardır. Bu da sıfır nokta enerjisi denilen kavramla paralellik gösterir. Yani; uzayı mutlak sıfır sıcaklık sınırına dek soğutarak, (bilinen her türlü elektromanyetiksel alanların ısı, ışık vb. sıfırlanması sağlanarak), mutlak boşluğa ulaştığımızda Astrofiziğin kabul ettiği gibi (*), bir boşlukla karşılaşmayıp elektromanyetik alanlarla dolu, hiç durmadan kımıldayan bir dalga yüzeyi gibi kaynaşarak madde-antimadde çiftleri yaratan dalgasal bir enerji görüntüsü şeklinde var olduğunu görürdük.

Bu duruma Jhon Wheleer, hiçbir düşünce bana şundan daha temel görünmüyor: Boşluk, boş değildir; en şiddetli fizik olaylarının oluştuğu yerdir diyerek, Richard Feyman la birlikte; bir elektrik ampulünün içindeki boşluğu incelediklerinde, boşluğun enerjisinin gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatmak için yeterli olduğunu buldular. Ve daha kapsamlı hesaplamalar, olayın bundan da korkunç olduğunu, yani uzay boşluğunun her bir santimetreküpünün bilinen evrendeki tüm maddelerin toplam enerjisinden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi.

Boşluğun bu özelliğini daha iyi anlamak için, kuantum fiziğinin temellerine inmek gerekir ki, bu kuram, Haysenberg in belirsizlik ilkesidir. Bu eşitsizlik bize,bir elektronun enerjisi ölçülürse ve bu ölçüm çok kısa fakat belirli bir zaman alırsa, enerji ölçümündeki belirsizlik ölçümün süresi ile ters orantılı olduğundan çok kısa süreler için, enerji ölçümündeki belirsizliğin çok önemli olabileceğini gösterir. Ve bu sonsuz küçük süre içinde, bu enerjinin son derece büyük olabileceğini düşünmek için bir engel yoktur.

Sonuç olarak, boşluktan kısa yaşamlı parçacıklar yaratılabilir. Ve yaratılan parçacıkların var oluş ve yok oluş süreleri ne kadar kısa ise, enerjileri de o kadar çok yüksek olacaktır. Bunun sonucu olarak da; boşlukta yer değiştiren bir elektronu her tarafından kararsız parçacığın oluşturduğu bir çorba içinde yüzüyor ve onların sürekli saldırısına uğruyor olarak düşünebiliriz.

Biraz daha ilerletirsek; elektronu bir atom çekirdeğine bağlayan elektromanyetiksel alanın dalgalanmalarından dolayı kararsız parçacıklar çorbasından bir elektron-pozitron parçacık çifti yaratıldığında, bu parçacıkların yaratılıp yok edilmesi sonucu boşluğun elektrik yüküyle kutuplanmasına (**) neden olarak elektronun çekirdek çevresindeki yörüngesinin hafifçe değişmesine yol açarlar. (Willis Lamb, Lamb kayması adını verdiği bu küçük yer değiştirmeyi olağanüstü bir duyarlılıkla ölçmeyi başarmıştır.) Bu durumu ilk gösteren deney 1940 lı yılların sonuna doğru Handrik Casimir tarafından gerçekleştirilmiştir.

Deney kısaca şöyle; (kararsız bir parçacık çifti gözlenmese bile,onların yığınsal etkisini gözlenebilmesinin yardımıyla),içi boş bir kapalı kaba, iki metal yaprak yerleştirilerek sistem soğutulur. Sıfır nokta enerjisi değerine gelindiğinde, madde antimadde parçacıkların neden olduğu aynı elektromanyetiksel etki bu iki yaprağı birbirlerine doğru iter. Ve bu en küçük fazlalık basınç, 1958 yılında M. Spernaay tarafından ölçülmüştür.

Bununla birlikte fizikçi Unruh da ivmesiz (sabit hızla hareket eden ya da duran) bir gözlemcinin boşluk olarak gördüğü, algıladığı bir halin yani gerçek parçacıkların olmadığı bir durumdan, sabit bir ivme ile hareket eden bir gözlemci tarafından, tıpkı ısıtılmış fırın içinde belli bir sıcaklık değerindeki ışıma gibi algılanabileceğini göstermiştir. Değişen ivmeli bir hareketin oluşturacağı algılama düşüncesinin, boşluğun kuantumlaşması ile, genel görecelik arasındaki ilişkinin varlığını gösteren ayrı bir deney de Ünlü Fizikçi Paul Davies ve Stephen Fulling tarafından, boşluktaki bir ayna titreştirilip foton ışıması oluşturularak gösterilmiştir

Vakumun ilginç özelliği hakkında bir benzetme yapan fizikçi Sidney Coleman, bunu şöyle açıklamaktadır: Sıfır şüpheli bir sayıdır. On yıl boyunca, maaşınızı göz önüne almadan para harcadığınızı, sonunda harcamalarınızla kazandığınızı karşılaştırdığınızda, ikisinin kuruşu kuruşuna denk çıktığını düşünün, kozmolojik değişmezin sıfır çıkması bundan daha da az bir olasılıktır . Burada ifade edilen kozmolojik sabit, Einstein ın ilk olarak durağan ve genişlemeyen bir evren modeli için genel görecelik denklemlerinde, kütle çekimine karşı itme gücü olarak yerleştirdiği bir sabittir. Fakat evrenin genişlemesi ortaya çıkınca, Einstein bu durumu hayatımın en büyük hatası şeklinde dile getirdi.

Günümüzde ise bu sabit, boşluğun hiçbir maddesel yanı olmayan enerji yoğunluğu olarak yeniden yorumlanarak evrenin enerji yoğunluğuna eklenir. Bunun nedeni de, evrenin bugünkü genişlemesinin, vakumdaki bu yoğunluk etkisinin evreni şişirdiğini göstermesidir.

Aynı zamanda, uzay ve zamandan bağımsız olan bu sonsuz enerji okyanusunun holografik özellik göstermesiyle birlikte, bilinç özelliğine de sahip olduğunu düşünen bilim adamlarından Fizikçi E. Walker, gizli değişkenleri bu boyutta bilince eşitlerken, diğer bir matematikçi ve Filozof C.A.Mouses da bilinci kuantum vakum potansiyeline sıkıştırarak durum vektörünü çökerten bilincin kendisidir der. Görünen maddenin, olağanüstü bir büyüklük ve potansiyeldeki bir örtük fiziksel enerji denizine dayalı olduğu ve denklemlerin de bu örtük düzeni betimlediğini söyleyen Ünlü fizikçi David Bohm da madde bu devasa vakum potansiyelinde küçük bir dalgacık gibidir... Bu örtük düzen bizim madde dediğimiz şeyin çok ötesindeki bir gerçekliği içerir.Maddenin kendisi bu arka planda salt bir dalgacıktır diyerek kuantum potansiyelini (elektromıknatıssal alan olan) bu enerji okyanusu olduğunu belirtir.

Ve Bhom devam ediyor: Uzayda boşluk yoktur. O doludur. Bir vakum değil, maddeyle dolu bir alandır. Ve biz dahil, her şeyin var olduğu temeldir. Evren bu kozmik enerji denizinden ayrı olmayıp bunun yüzeyindeki bir dalgacıktır. Düşünülemeyecek kadar bir engin bir okyanusun ortasında, ona kıyasla ufak, uyarıcı bir desendir. Ve bu, maddenin, enerjinin, yaşamın her konfigürasyonunu, kuasarlardan, Shekespeare nin beynine, çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve biçimini kontrol eden güçlere kadar mümkün olan her şuurlu hareketi kapsayarak bu denizin ötesinde de akla sığmayacak başka düzenlerin,daha ileri aşamaların sonsuz basamaklarına uzanmakta olduğunu ifade etmiştir.

Astrofizikte ise, kuantum boşluğu, farklı eğriliklerin veya farklı topolojilerin bir kaynaşması olarak, solucan delikleri ya da (J.Wheleer in belirttiği) kuantum köpükleri dediğimiz tekilliklerin (ki bu çoğul ifade, bize göre olup gerçekte Tek bir yapının çoğul görüntülerinin) uzay zamanın yittiği yerde sürekli olarak meydana gelip yok olan boyut olarak nitelendirilmektedir.

Bu alanlar hiçbir parçacık içermediği, ancak tüm parçacıklar bu alandaki gerilimlerinden meydana geldikleri için bu alana Büyük Birleşik Alanlar olarak bakılmaktadır.Amerikalı fizikçi David Finkelstein şöyle söylemekte: vakum kuramı, her şeyin teorisi olarak görülmektedir .Varlığın bu alandaki yerini kafamızda daha iyi canlandırmamız için, her şeyin seslerden meydana gelmiş, ses dünyasında var olduğunu düşünelim, bu taktirde vakum bir davul derisi ve çıkardığı sesleri de o derinin titreşimleri olarak görülecektir.

---------------

*Astrofizik, Klasik fizik gibi, boşluğun varlığını kabul ederek yıldızlar arası uzayın boş olduğunu ve maddenin bu boşluktan meydana geldiğini söyler.

**Yüklü parçacıklar arasındaki elektromanyetiksel kuvvet, hem dalgasal hem de parçacık özelliğine sahip kuanton denen sezgisel fotonların alış verişi sonucudur.

***Mutlak sıfır sıcaklık;-273,36 derecesindedir.

Kaynakça;

Popüler Bilim Dergisi; Kurtdelikleri
Tubitak Bilim ve Teknik Dergisi,Boşluk Enerjisi, Sayı; 231.
Zamanda yolculuk
 
Forumda buna benzer bir sürü başlık var incelemen senin açından yararlı olacaktır
 
Bakıyorum da kimisi dini bir şekilde yoktan var olamaz diyor dini tabu ediyor ve olaylara at gözlüğü ile bakıyorum.
Diğer kesim ise ben ateistim dine inanmam diyor ama o da çoookkkk eskilerde koyulmuş olan kurallara bağlı kalıyor ve o da birşey olmaz diyor köşesine çekiliyor. peki yansız görüşe kim sahip oluyor. aceba örümcek kafalı hangisi oluyor bu durumda. ateistim diyenler diğerlerine örümcek kafalı diyor ama hala taa milattaki fizikte ısrar ediyor

Burada olay ise mıknatısların içindeki potensiyelin dışarıya çıkması ile oluşuyor. at gözlüğü ile bakmayın olaya. ortama verilen enerji ile ortamdan alınan enerji gene var. sadece mıknatıslar bu enerjiyi farklı bir şekilde saklıyor ve uzun sürede salıyorlar. zamanla o mıknatıslarda özelliğini kaybediyor. buradaki en büyük sorun ise

Mıknatısla yapılmış olan manyetik motor, yüke gelmiyor. deli gibi dönen motor, dinomaya bağlanınca çok zor dönüyor.
 
Olay, yoktan enerji üretmek değildir. Mıknatıs yardımıyla, vakum alanından enerji çekmektir.
 
Sıfır Noktası Enerjisi

Boşluk kavramı dinsel alanda olduğu gibi, bilimsel dünyanın da ilgilendiği bir konudur. Yani, evren dediğimiz yapıyı meydana getiren alt boyutlara indiğimizde sırasıyla, moleküler, atomik, parçacık ve ışın boyutu yanında acaba boşluk ile mi, yoksa boşluğun aslında boş olmayıp tüm varlığa yansıyan daha temel düzeyde var olan bir düzenle mi karşılaşırız? Şimdi bunu görmeye çalışalım:

Bhom-Aharov kendi isimleri ile anılan bir yasa ile, uygun koşullar altında bir elektronun, herhangi bir elektronu bulma olasılığının sıfır olduğu bir bölge için manyetik alan bulunduğunu hissedebilme yetisine sahip olduğunu bulmuşlardır. Bu da sıfır nokta enerjisi denilen kavramla paralellik gösterir. Yani; uzayı mutlak sıfır sıcaklık sınırına dek soğutarak, (bilinen her türlü elektromanyetiksel alanların ısı, ışık vb. sıfırlanması sağlanarak), mutlak boşluğa ulaştığımızda Astrofiziğin kabul ettiği gibi (*), bir boşlukla karşılaşmayıp elektromanyetik alanlarla dolu, hiç durmadan kımıldayan bir dalga yüzeyi gibi kaynaşarak madde-antimadde çiftleri yaratan dalgasal bir enerji görüntüsü şeklinde var olduğunu görürdük.

Bu duruma Jhon Wheleer, hiçbir düşünce bana şundan daha temel görünmüyor: Boşluk, boş değildir; en şiddetli fizik olaylarının oluştuğu yerdir diyerek, Richard Feyman la birlikte; bir elektrik ampulünün içindeki boşluğu incelediklerinde, boşluğun enerjisinin gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatmak için yeterli olduğunu buldular. Ve daha kapsamlı hesaplamalar, olayın bundan da korkunç olduğunu, yani uzay boşluğunun her bir santimetreküpünün bilinen evrendeki tüm maddelerin toplam enerjisinden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi.

Boşluğun bu özelliğini daha iyi anlamak için, kuantum fiziğinin temellerine inmek gerekir ki, bu kuram, Haysenberg in belirsizlik ilkesidir. Bu eşitsizlik bize,bir elektronun enerjisi ölçülürse ve bu ölçüm çok kısa fakat belirli bir zaman alırsa, enerji ölçümündeki belirsizlik ölçümün süresi ile ters orantılı olduğundan çok kısa süreler için, enerji ölçümündeki belirsizliğin çok önemli olabileceğini gösterir. Ve bu sonsuz küçük süre içinde, bu enerjinin son derece büyük olabileceğini düşünmek için bir engel yoktur.

Sonuç olarak, boşluktan kısa yaşamlı parçacıklar yaratılabilir. Ve yaratılan parçacıkların var oluş ve yok oluş süreleri ne kadar kısa ise, enerjileri de o kadar çok yüksek olacaktır. Bunun sonucu olarak da; boşlukta yer değiştiren bir elektronu her tarafından kararsız parçacığın oluşturduğu bir çorba içinde yüzüyor ve onların sürekli saldırısına uğruyor olarak düşünebiliriz.

Biraz daha ilerletirsek; elektronu bir atom çekirdeğine bağlayan elektromanyetiksel alanın dalgalanmalarından dolayı kararsız parçacıklar çorbasından bir elektron-pozitron parçacık çifti yaratıldığında, bu parçacıkların yaratılıp yok edilmesi sonucu boşluğun elektrik yüküyle kutuplanmasına (**) neden olarak elektronun çekirdek çevresindeki yörüngesinin hafifçe değişmesine yol açarlar. (Willis Lamb, Lamb kayması adını verdiği bu küçük yer değiştirmeyi olağanüstü bir duyarlılıkla ölçmeyi başarmıştır.) Bu durumu ilk gösteren deney 1940 lı yılların sonuna doğru Handrik Casimir tarafından gerçekleştirilmiştir.

Deney kısaca şöyle; (kararsız bir parçacık çifti gözlenmese bile,onların yığınsal etkisini gözlenebilmesinin yardımıyla),içi boş bir kapalı kaba, iki metal yaprak yerleştirilerek sistem soğutulur. Sıfır nokta enerjisi değerine gelindiğinde, madde antimadde parçacıkların neden olduğu aynı elektromanyetiksel etki bu iki yaprağı birbirlerine doğru iter. Ve bu en küçük fazlalık basınç, 1958 yılında M. Spernaay tarafından ölçülmüştür.

Bununla birlikte fizikçi Unruh da ivmesiz (sabit hızla hareket eden ya da duran) bir gözlemcinin boşluk olarak gördüğü, algıladığı bir halin yani gerçek parçacıkların olmadığı bir durumdan, sabit bir ivme ile hareket eden bir gözlemci tarafından, tıpkı ısıtılmış fırın içinde belli bir sıcaklık değerindeki ışıma gibi algılanabileceğini göstermiştir. Değişen ivmeli bir hareketin oluşturacağı algılama düşüncesinin, boşluğun kuantumlaşması ile, genel görecelik arasındaki ilişkinin varlığını gösteren ayrı bir deney de Ünlü Fizikçi Paul Davies ve Stephen Fulling tarafından, boşluktaki bir ayna titreştirilip foton ışıması oluşturularak gösterilmiştir

Vakumun ilginç özelliği hakkında bir benzetme yapan fizikçi Sidney Coleman, bunu şöyle açıklamaktadır: Sıfır şüpheli bir sayıdır. On yıl boyunca, maaşınızı göz önüne almadan para harcadığınızı, sonunda harcamalarınızla kazandığınızı karşılaştırdığınızda, ikisinin kuruşu kuruşuna denk çıktığını düşünün, kozmolojik değişmezin sıfır çıkması bundan daha da az bir olasılıktır . Burada ifade edilen kozmolojik sabit, Einstein ın ilk olarak durağan ve genişlemeyen bir evren modeli için genel görecelik denklemlerinde, kütle çekimine karşı itme gücü olarak yerleştirdiği bir sabittir. Fakat evrenin genişlemesi ortaya çıkınca, Einstein bu durumu hayatımın en büyük hatası şeklinde dile getirdi.

Günümüzde ise bu sabit, boşluğun hiçbir maddesel yanı olmayan enerji yoğunluğu olarak yeniden yorumlanarak evrenin enerji yoğunluğuna eklenir. Bunun nedeni de, evrenin bugünkü genişlemesinin, vakumdaki bu yoğunluk etkisinin evreni şişirdiğini göstermesidir.

Aynı zamanda, uzay ve zamandan bağımsız olan bu sonsuz enerji okyanusunun holografik özellik göstermesiyle birlikte, bilinç özelliğine de sahip olduğunu düşünen bilim adamlarından Fizikçi E. Walker, gizli değişkenleri bu boyutta bilince eşitlerken, diğer bir matematikçi ve Filozof C.A.Mouses da bilinci kuantum vakum potansiyeline sıkıştırarak durum vektörünü çökerten bilincin kendisidir der. Görünen maddenin, olağanüstü bir büyüklük ve potansiyeldeki bir örtük fiziksel enerji denizine dayalı olduğu ve denklemlerin de bu örtük düzeni betimlediğini söyleyen Ünlü fizikçi David Bohm da madde bu devasa vakum potansiyelinde küçük bir dalgacık gibidir... Bu örtük düzen bizim madde dediğimiz şeyin çok ötesindeki bir gerçekliği içerir.Maddenin kendisi bu arka planda salt bir dalgacıktır diyerek kuantum potansiyelini (elektromıknatıssal alan olan) bu enerji okyanusu olduğunu belirtir.

Ve Bhom devam ediyor: Uzayda boşluk yoktur. O doludur. Bir vakum değil, maddeyle dolu bir alandır. Ve biz dahil, her şeyin var olduğu temeldir. Evren bu kozmik enerji denizinden ayrı olmayıp bunun yüzeyindeki bir dalgacıktır. Düşünülemeyecek kadar bir engin bir okyanusun ortasında, ona kıyasla ufak, uyarıcı bir desendir. Ve bu, maddenin, enerjinin, yaşamın her konfigürasyonunu, kuasarlardan, Shekespeare nin beynine, çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve biçimini kontrol eden güçlere kadar mümkün olan her şuurlu hareketi kapsayarak bu denizin ötesinde de akla sığmayacak başka düzenlerin,daha ileri aşamaların sonsuz basamaklarına uzanmakta olduğunu ifade etmiştir.

Astrofizikte ise, kuantum boşluğu, farklı eğriliklerin veya farklı topolojilerin bir kaynaşması olarak, solucan delikleri ya da (J.Wheleer in belirttiği) kuantum köpükleri dediğimiz tekilliklerin (ki bu çoğul ifade, bize göre olup gerçekte Tek bir yapının çoğul görüntülerinin) uzay zamanın yittiği yerde sürekli olarak meydana gelip yok olan boyut olarak nitelendirilmektedir.

Bu alanlar hiçbir parçacık içermediği, ancak tüm parçacıklar bu alandaki gerilimlerinden meydana geldikleri için bu alana Büyük Birleşik Alanlar olarak bakılmaktadır.Amerikalı fizikçi David Finkelstein şöyle söylemekte: vakum kuramı, her şeyin teorisi olarak görülmektedir .Varlığın bu alandaki yerini kafamızda daha iyi canlandırmamız için, her şeyin seslerden meydana gelmiş, ses dünyasında var olduğunu düşünelim, bu taktirde vakum bir davul derisi ve çıkardığı sesleri de o derinin titreşimleri olarak görülecektir.

---------------

*Astrofizik, Klasik fizik gibi, boşluğun varlığını kabul ederek yıldızlar arası uzayın boş olduğunu ve maddenin bu boşluktan meydana geldiğini söyler.

**Yüklü parçacıklar arasındaki elektromanyetiksel kuvvet, hem dalgasal hem de parçacık özelliğine sahip kuanton denen sezgisel fotonların alış verişi sonucudur.

***Mutlak sıfır sıcaklık;-273,36 derecesindedir.

Kaynakça;

Popüler Bilim Dergisi; Kurtdelikleri
Tubitak Bilim ve Teknik Dergisi,Boşluk Enerjisi, Sayı; 231.
Zamanda yolculuk
 
sende uç mısket var dıyelım ama bende uc mısket yok aslında ondan ben de de var yanı olmayan o uc mısket bende var yanı olmayan o sey bende var, bende olmayan var.mesela bır sehpamı cok yer kaplıyor yoksa adını hıclık dedıhınız boşluk mu.mesela sen sırtında bır canta tasıyorsun ama ben sırtımda canta tasımıyorum o boş alanı ben tasıyorum sen cantanı sırtından attıhın zaman aslında o boş alanla sadece yer değiştiriyor.ıste ben o boşluhu sırtımda tasıyorum o yer değiştırme olmasaydı cantayı sırtımdan asla atamazdım.ışte 0 sayısı dedıhımız sey hıc anlamsız değil oyle dusunuyorum orneğin sahpe yer kaplıyor yoksa o boşluk mu bence boş alan daha cok yer kaplar .o boş alan olmasaydı o sahpe koyacak yer olmazdı o zaman sahpe yere düşmezdi hiçlige duserdı hiçlik olurdu
 
elektrik dediğimiz sey maddenın bır kanunudur sen hareket vermezsen o elektrık uretılmez yer hareketlerı cografı olatlar harıc hersey bırbırınden bağimsız durağandır.sudakı balık nasıl o elektrıhı verıyor ıçınde dınamomu var.elektrık sadece hareket ettırerek mı sağlanır ? hareket ıse o acıha cıkan enerjı baska yollarlada o9lusma ıhtımalı varmı bunları soylermısınız.
 

Forum istatistikleri

Konular
128,126
Mesajlar
915,243
Kullanıcılar
449,839
Son üye
Qkay

Yeni konular

Geri
Üst